Dünyada ve yaşadığımız çevrede sözlü, yazılı ve geçmiş dönemlere ait yapı\yapıtlar vardır ki;
İnsanlığın bu tarihi mirasları toplumu var eden eserlerdir "temel kültür" bunlar, başta içinde nefes aldığımız yaşadığımız kentlerimizdir ve kentlerimizin içinde saklı tuttukları her döneme ait yaşam tarzını yansıtan mahalleler, tarihi mimari yapılardır.
Bu eserlerden bazıları;
Saraylar, Camiler, Medreseler, Konaklar - Heykel, resim, müzik, kitap, sinema ve sanatın diğer dallarına atfen yapıtlar, düşünsel eserler ve de tanışmamız anlamamız gereken insan kaynaklarımızdır.
Bu eserleri görmek bilmek okumak anlamak, özümsemek insana farklı değerler katmakla kalmayıp, insanı ruhende şekillendirmiş olacaktır.
Ve beraberinde bu varlıklar İnsanın ruhunu ve düşüncesini buna bağlı fikirlerini olgunlaştırıp ferdi\toplumsal bir karakter kazanmasına da olanakta tanıyacaktır..
Keza insanı tanımak da öyledir;
Kimi insanları tanımak onların yenilikçi fikirlerinden istifade etmekte bu anlamda...
İlla, bu insanlar her daim yenilikçi fikir telakki edecek, her söylediği reform niteliği taşıyacak anlamında değil;
Adamın, konulara bakışı, olayları değerlendirme ve analiz etme metodları yine bize yeni anlayış, görüş bakış açısı kazandıracaktır.
Yaşadığımız çağın postmodern algı dayatması bu ve benzeri değerlere ulaşmamıza engel/engel olmamalıdır.
Eğer yaşadığımız toplumdaki bireyler yüksek oranda kültürel eğitsel gelişmişlik göstermeleri durumunda;
Ve buna bağlı bir kural kültürü yaratır, kurallar koyan ve bu kurallara uyan birey\ toplum kazanılırsa ki.
Diğer yanda bu toplum, kendi ulusal sisteminide yaratacak bilinç te kazanmış olur ki.
Bu yeni nesil toplum, kendisine dayatılan “ postmodern” her şey, her çeşit güçün karşılık bulmasını olanaksızlaştırır, hatta imkansızlaştırır. K
Dayatma politikaların aksine, yeni nesil toplumun kendi yaratacağı " katılımcı" güdü, sinerji aktif olarak yaşamın pek çok alana hakim olur.
Toplumda bireysel gelişmişliğinin seviye kazanmaması durumunda;
Yaşadığı çağı gerektiği gibi özümseyip çağın gerektirdiği bireysel, toplumsal refleksleri edinememiş bireylerin oluşturduğu toplum modellerinde.
Yaratılan, oluşturulan sistem, toplumun büyük çoğunluğunun araç\amaç " hizmet etmeksizin" dışardan siyaseten veya despotik çıkar çevrelerinin politikaları toplumda kendisine alan açar, onların politik çıkarları hakimiyet kazanır.
İşin daha garip ve vahim yanı toplumun/bireyin, bu öngörülen dayatma politikalara yüzlerce yıl geçse de bu tabloyu engelleyecek, tersine çevirecek güçten bilinçten yoksun, çaresiz kalacak olmalarıdır.
Zaman içinde dayatma araçları ve politik uygulama alanları modernize edilmiş olsada araçlar her zaman çıkar çevrelerinin amacına yönelik hizmet etmekten geri kalmayacaktır.
Bunun yanında toplum, birey;
Ya hep kendisine sürekli kahraman arayacak ya da bir kahramanın etrafında kenetlenmek ihtiyacı hissederek kendisinin korunacağına yönelik hissiyat geliştirecek, bu düşünü ilahlaştıracaktır.
O’ yaratılan kahramanlar da her zaman toplumun ideallerine paralel hareket etmeyecekleri tarih boyunca gözlemlenmiştir.
Ayrıca bu toplumlar kendi içinde çıkan halk kahramanlarının arkasında da duramaz, " kahraman ipe giderken" halk arkasını dönüp gider.
Bu halklarda mücadele etme haklarını savunma cesareti ve örgütlenme " sivil toplum örgütü" bilinci de kazandırılmamıştır, kolektif ruhtan yoksundurlar.
Uzun zamandır yazılarımda çağdaşlık ve modern, medeni tanımları ifade etmek ya da medini toplum ve birey olmanın asgari müştereklerini anımsatmak yönlü makaleler kaleme alıyorum.
Bu durum anlaşılmasın ki;
Medeniyet denilince Batı AB ve Atlantik ötesi ABD’nin yarattığı kültürü kastettiğim anlaşılmasın.
Diğer yanda, bu coğrafyalarda da edineceğimiz çağdaş tanımlar yok değil elbette var;
Ançak, çağdaşlık medeniyet derken daha ziyade ben kendi kültürümüzün modernize edilmesi, revize edilmesi anlamında kendi medeni tanımlarımızın yaratılmasını ifade etmek istediğimin bilinmesini isterim.
Toplum kendi değerlerini revize ederek kendi medeni tanımlarını toplum tabanında yaratarak yaşamı çağdaşlaştırmalı, kendi kültürüyle müreffeh toplumun kazanılmasını sağlamalıdır.
Çok renklilik ve çeşitlilik, yarışmak ve başarılı olmakta ve medeniyet yaratmak da bunu gerektirir, diye düşünüyorum...
Bu bağlamda, ulusların yüksek medeniyet yaratabilmeleri ve bu sürecin sürdürülebilir olmasının yolu;
Bireylerin gelişmişliğinden toplumun kendi değerlerini yaratabilecek ve bu değerleri geliştirerek toplumun bütün tabanına " refah, güven" yayabilecek onları, muhafaza edebilecek bilince erişmek ve bu yönlü cesaret göstermelerinden geçmektedir.