Gözleri görmeyen bir insan hiç bir şeyi göremediğini itiraf ettiği gibi, bu durumunu kabul da eder.
Gören insan, her şeyi gördüğüne kendisini inandırır, aslında gördüğü şeyler gerçek objeler değildir, kendisinin var ettiği ya da varlığına inandığı cisim ve şekillerdir.
Aynı cisime, aynı canlıya bakan binlerce insan yine aynı sayısız şekilde farklılık göreceği gibi, yine cisim hakkında farklı tanım ve ifadelerde de bulunurlar.
Bu durum fiziksel materyallerde olduğu kadar, ruhsal, psikolojik ve inanç yönlü itikati anlamda da böyledir. Bir dini inanışın yüzlerce mezhebi, tarikatı olabilmektedir.
Siyasi anlamda da öyle, hiç bir ülkenin demokrasisi, diğerine eşit olamayacağı gibi benzer yanlarından daha çok, farklı yanları vardır.
Diğer tarafta;
Size dünya yuvarlak diyorlar inanıyorsunuz.
Evren sürekli genişliyor, genişlerken hızı sabit ya da artarak genişliyor olduğu tanımlanıyor....
Evrendeki yıldız ve gezegenlerin kütlesel çekim gücüyle boşlukta tutunuyor olduklarını buna bağlı eksen kayması yaşamadıklarını astro fizikçiler tanımlıyorlar.
Bir bakıyorsunuz yirmi yıl sonra, biz yanılmışız öyle değil, şöyleymiş demek durumunda kalıyorlar.
Kapitalizm dünyada en iyi toplumsal diyalektik...
Demokrasi ve cumhuriyet tartışılmaz yönetsel rejimdir deniyor....
En iyi din şu dindir.....
İlerleyen süreçte, bu iyi ve doğru kabul edilen bütün savların asılsız olmasada tanımlandığı zaman içindeki doğru savlar olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır.
İlerleyen süreçte yeni doğru kabul edilen teori ve tanımların geçmişteki tanımlar ile tamamen zıtlık içerdiği yönlerin olduğuna da tanıklık ettiğimiz olmaktadır.
Ve böyle benzeri binlerce yıllık sosyal realite.
Yani görüp bildiğini ifade eden insanın, öyle her şeyi doğru görüp bilmediği gerçeği bizi alkışlayarak karşılamış oluyor.
O zaman, gerçek, görmeyen insanın ifade ettiği şeydir.
Gören insanın gerçeği, yanılgı, yansıma ve günümüzde takip etmekte zorlandığımız değişme bağlı yeni ralitelerdir demek durumundayız.
Böyleyken;
İnsanın en büyük gerçeği bir yalanın, korkunun etrafında kenetlenip kendisine şüphe ve sorgulamadan uzak tutan bir korunak edinmesidir, diye de düşünebilir miyiz?
İnsan aksini düşünmek gibi bir kaygı, şüphe edinmiyor, neden derseniz çünkü, kendini güvende hissettiği alanda çevresini sorgulamak gereksinimi duymuyor.
Aynı insanı kendi çevresinden, güven ortamından alıp, yeni, değişik güvensiz bir ortama koyduğunuzu düşünün, o insan kendisinden başka çevresinde var olan canlı, cansız tüm objeleri sorgulayarak şüphe duyusunu harekete geçirir.
Bu insana yeni ortamında güven kazandırmanız, çok uzun bir süreçi de gerekcektir.
Diğer yanda sizin güven kazandırdığınız realite, sizin kendi yalanlarınızın ikna ve güven telkininden başka bir şey de değildir.
O zaman gerçek nedir, ne olmalıdır sorusunu kendimize sorduğumuzda, yine kendimizi, yeni yaratacağımız bir yalanla mı " strateji" telkin etmeliyiz yoksa, gerçeğin bilimsel teoriler, veriler olduğunu mu ifade edip akıla, bilime mi baş vurmalıyız.
Oysa, en büyük yanılgıyı bilimle de yaşıyoruz.
Dün şu ilaç, bu hastalıkların tedavisinin vaz geçilmezi kabul edilirken, bu gün hiçte öyle olmadığı savını yine bize bilim söylüyor.
Yani, bugünün gerçeği, günün şartlarında tanımlanıp ifade edilen doğru kabul edilmiş tanım ve değerlerdir.
Ama yarın için bu verileri sürdürmek, akıl dışılık, ahmaklıktır tanımını yapabilir miyiz?
Bu savdan gidersek....
Sosyal, siyasal, ekonok ve iktisaden yeni bir ivme kazanmış, yeni bir toplumsal yol haritası edinmiş olur muyuz?
O zaman, şunu kabul etmiş durumdayız demektir.
Yukarıda yalan olarak ifade edip tanımladığımız realite, her an değişime açık olan ekolojinin, değişen durumunu tanımlamak değil midir?
Geceyi tasvir edip tanımlarken, sabahın ışıkları gecenin izlerini silmekte sizin tasvir ve tanımınızı yalanlamaktadır.
Baharı tasvir ederken, kışın esintileri yine sizi yalanlıyor....
Yani siz, Nükleer güç sarhoşuyken, dijital teknoloji sizin Nükleer gücünüzü bağlayıp pasifleştiriyor, etkisiz hale getiriyor.
Böyleyken aslında siz kendi gerçeğinize inanıp güven duyusu kazanırken, diğer yanda gelişen yeni dijital teknoloji sizi yanıltıp, güven duyunuzu, gücünüzü etkisiz hale getirmiş oluyor.
Sonuç olarak, günün şartları o günün gerçeklerini yaratıyor.
Gelecek, insanda, kendisi için yeni daha geçerli güncel tanımlar yapmasını bekliyor.
Eğer ulus, toplum olarak gelişmiş toplum, millet tanımını edinmek istiyorsak ki,
o zaman her an yeni düşünce ve tanıma, belkide yeni yalan, " strateji" sav üretmeye açık olmak durumundayız.
Bunu sağlamanın yolu da;
Korkularından arındırılmış bir toplum yaratmakla mümkündür.
Korkusuz, korkutmayan demokrasi, siyasal rejim ve korkutmayan devlet otoritesi, güvenilen, güven duyulan yargı ve daha önemlisi sürekli kendisini yenileyen hukuk, hukuk insanı olmadan.
Diğer yanda güven duyulan, hukukun kendisine tanıdığı görevin dışına gücünü taşırmayan yetki sınırlarında kalan güvenlik güçleri, bir topluma kazandırılmadan.....
Kendimize korunak yaptığımız dünün yalanının yarattığı güven kalemizden çıkıp yeni savlar tanımlayıp ifade edemeyiz.
Gerçek,
gözleri görmeyen insanın görmediğini ifade etmesidir.
Gören insan için var olan her şey bir yanılgı ve yansımadan ibarettir ve insanın gerçeği, görebildiği her şeyin bir gün yok olacağı bilinciyle, kalıcı ve sonsuzluk kavramı içeren inanca, insanın bütün var gücüyle bağlı kalmasıdır.
Bu görüş benim düşüncem ve siz bunu kabul etmek ya da katılmak durumunda değilsiniz.
Sizin geliştireceğiniz yeni şey, beni de farklı düşünmeye belkide sizin fikrinize katılmaya davet edecektir.
Dip not:
Yaşamın çoğu alanı riskler ile tanımlanıp yönetilebilir, riskleri profosyeneller ancak öngörüp, doğru tanımlarlar. Bundan dolayıdır ki, biz bu insanlara profosyenel deriz.
Dünya insanı profosyenel siyasetciler tarafından yönetildiği sürece, daha müreffeh ve yaşanabilir yer olacaktır.
Popülist politikalara sığınarak, iktidar olmak, iktidarda kalmak adına siyaset yapan politikacıların önünü aştığımız sürece dünya daha yaşanılmaz yer olma yönlü ivme kazanacaktır.
İktidarlar, seçmenin karakterini yansıtır, seçmen bilinci geliştiği sürece iktidarın politik kalitesi yükselir.
Yönetmek anlamında, sürekli yönetenleri suçlayan seçmen, yeryüzünün en ahmak seçmenidir.