Berat (Beraet) Kandili, İslam dininde kutsal kabul edilen gecelerden biridir. Şaban ayının 14. gününü 15. gününe bağlayan gecesi Berat gecesidir. Osmanlı İmparatorluğunda II. Selim'den itibaren minarelerde kandil yakılmasıyla Kandil adını almıştır.
Berat, Arapça'da temize çıkma anlamına gelir. Bir takım İslami olduğu iddia edilen inanca göre bu geceye, bereketli ve feyizli bir gece olması sebebiyle mübarek gece, günahların affı ve kulların temize çıkarılması sebebiyle Berat gecesi ve kulların ihsana kavuşmaları nedeniyle Rahmet gecesi gibi adlar verilmiştir.
Berat gecesinin fazileti ile ilgili olarak İslamiyetin nebisi Muhammed adına rivayet edilen birkaç hadis bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesinde bu gecede Allah'ın dünya semasına tecelli edeceği, Kelb kabilesinin koyunlarının kılları adedince insanı bağışlayacağı ve kendisine edilen tüm duaları kabul edeceği anlatılmaktadır.
Ancak bu hadise kitabında yer veren İmam Tirmizi ve onun hocası İmam Buhari başta olmak üzere birçok alim, bu hadislerin isnatlarında problem bulunduğunu, dolayısıyla hadislerin zayıf olduğunu ve bunlarla amel edilmeyeceğini belirtmişlerdir.
Müfessirlerden Ebu Bekir İbnül-Arabi, Berat gecesinin fazileti hakkında bir tek sağlam hadisin bile gelmediğini, dolayısı ile bu konu ile ilgili olarak hadis diye dolaşan sözlere itibar edilmemesi gerektiğini söylemektedir.
Gerçekten de Hz. Muhammed'in ve arkadaşlarının mescitlerde bu geceyi ihya etmek için toplandığı, özel dualar ettikleri, bugün özellikle Türkiye'de olduğu gibi bu geceye has namaz kıldıkları şeklinde tek bir rivayet dahi gelmemiştir. Bazıları Duhan suresinde geçen: "O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır." (Duhan, 44/4-5) ayetlerine bakarak o gecenin, Şaban ayının on beşinci gecesi olan Berat gecesi olduğunu söylemişlerdir. Buna dayanarak Allah'ın o gecede kulların rızıklarını taksim ettiğini, ecellerini tayin ettiğini, bir sonraki Şaban ayının on beşine kadar olacak tüm olayları takdir ettiğini, dolayısıyla bu gece yapılacak olan dua ve ibadetlerin mutlaka kabul edileceğini iddia etmişlerdir. Böylece Hz. Muhammed'in ve ashabının yapmadığı, bu geceye has bir takım ibadetler ortaya çıkmıştır.
İlgili Kuran ayetinde şöyle buyrulur: "Ha Mim. And olsun o apaçık kitaba ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyız. O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır." (Duhan, 44/1-5)
Görüldüğü gibi ayette, işlerin taksim edildiği gecenin Kuran-ı Kerim'in indirildiği gece olduğunu bildirmektedir. Kuran'ın da Şaban ayının on beşinde değil, Ramazan ayında ve Kadir gecesinde nazil olduğunu diğer ayetlerden öğrenmekteyiz: "Ramazan ayı ki o ayda insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kuran indirilmiştir." (Bakara, 2/185) "Muhakkak ki biz Kuran'ı Kadir gecesinde indirdik." (Kadir, 97/1)
İslam alimlerinin büyük bir çoğunluğu Duhan suresinde geçen "mübarek gece"nin Kadir gecesi olduğunu söylemişlerdir. Müfessir Ebu Bekir İbnul-Arabi bu konuda şöyle demektedir: "Bu ayette geçen mübarek gecenin Kadir gecesi değil de başka bir gece olduğunu iddia edenler, Allah'a büyük bir iftirada bulunmuş olurlar."
Berat gecesi ile ilgili olarak halk arasında "Berat gecesi namazı" veya "Salatul-Hayr" olarak bilinen bir namaz vardır. 100 rekat olan bu namazın her rekatında Fatiha ve on defa İhlas suresinin okunması gerektiği söylenmektedir. Fakat kaynakların belirttiğine göre Berat gecesine ait özel bir namaz yoktur. Gazali, bu gecede her rekatında Fatiha'dan sonra on bir İhlas okunmak suretiyle kılınacak yüz rekat veya her rekatında Fatiha'dan sonra yüz İhlas okunan on rekat namazın çok sevap olduğuna dair bir rivayet naklettiği halde, İhya-u Ulumid-din'deki hadisleri tenkide tabi tutan Zeynüddin el-Iraki ile Nevevi, bunun aslının olmadığını söylemişlerdir. Bu namazın bir bidat olduğunu kaydeden Nevevi, bu konuda Kutül-Kulub ve İhya-u Ulumid-din'de geçen rivayete aldanılmaması gerektiğini söylemekte, Ali el-Kari de bu rivayetin uydurma olduğunu belirterek, Berat gecesi namazının h. 400 (m. 1010) yılından sonra Kudüs'te ortaya çıktığını kaydetmektedir.
İhya, el-Mecmu ve el-Esrarul-Merfua gibi kaynaklardan naklen Halit Ünal, bu namazın ilk defa h. 448 (m. 1056) yılında Kudüs'te Mescid-i Aksa'da kılındığına ve zamanla yaygınlık kazanarak sünnet gibi telakki edildiğine dair bir rivayet olduğunu söylemektedir.