Gülşehir'in banisi Karavezir Seyit Mehmet Paşayı unutan kaza halkı ve idarecileri nankörlüğünü bir kez daha teyit etti.
Gülşehirli olan Osmanlı devlet adamı ve büyük insan Karavezir Mehmet Paşa, bir zamanlar bir köy olan Arapsun'u bayındır hale getirip kaza yapmıştı. Ancak aradan geçen 300 yıla yakın sürede onun gibi bir hemşehrimiz henüz dünyaya gelmediği halde, Gülşehir halkı onu anmayı bile gerçekleştirmiyor.
20 Şubattaki ölüm yıldönümünde hiçbir idareci, kazamızın kurucusu sayılan Osmanlı sadrazamını anmadı. Fakat Gülşehir Belediyesinin ambleminde kazanın kuruluş tarihini 1777 olarak belirtmeyi de ihmal etmiyoruz.
Gülşehir'in genç kuşağının hatırlaması için kısa hayat hikayesini TDV İslâm Ansiklopedisinden aktarıyoruz.
"1148'de (m. 1735-36), günümüzde Nevşehir'in bir ilçesi olan ve ismini kendisinin verdiği Gülşehir'de (Arapsun köyü] doğan Karavezir Mehmet Paşanın ölüm tarihi 1195/1781 yılıdır. Babasının adı Ali'dir. Ailenin seyyid zümresine mensup bulunması sebebiyle Seyyid lakabıyla da anılır. 1160'ta (1747) getirildiği İstanbul'da dayısı aşçıbaşı lakaplı surre emini Süleyman Ağa'nın himayesiyle saray mutfağına alındı. Yeniçeri Ocağı zabitlerinden Hacı Odabaşi'nin yanında yetişti ve 1173'te (1759-60) Teberdârân-ı Hâssa Ocağı'na kaydedildi. Burada mabeyinci Tırnakçı Mustafa Ağa'nın baltacılığını yaptı, güzel yazı yazması ve yazı tekniklerini bilmesi dolayısıyla Enderun'da Hazine Odası'na alınarak İkinci yazıcılık görevine getirildi. [13 Şaban 11 75/9 Mart 1762]
Kardeşi helvacı Mustafa Ağa'nın Şehzade Abdülhamid'in kahvecibaşısı bulunması sebebiyle şehzadeyle yakınlık kuran Seyyid Mehmed onun bazı yazılarını kaleme aldı. Abdülhamid'in tahta çıkışının ardından alışılmamış olduğu belirtilen bir uygulamayla Has Oda'ya nakledildi ve mabeyinci ağaları arasına katıldı. 21 Zilkade 1187'de (3 Şubat 1774) hazine kethüdası ve 3 Muharrem 1189'da (6 Mart 1775) silâhdar oldu. Padişah tarafından kendisine çeşitli imtiyazlar ve bazı mülkler bağışlanan Seyyid Mehmed bu sonuncu görevi sebebiyle silâhdar unvanıyla da anılmaya başlandı. Yeni padişahın ilk yıllarında başta sadrazamlar olmak üzere üst dereceli devlet ricalinin seçiminde rol oynadı. Nitekim kaynaklarda, padişahın ilk sadrazamı İzzet Mehmed Paşa'nın ardından Derviş Mehmed, Dârendeli Mehmed ve Kalafat Mehmed paşaların bu göreve geliş ve gidişlerinde onun tavrının da etkili olduğu belirtilir. Kısa bir müddet sonra da kendisine sadrazamlık yolu açıldı. Yangın ve kundaklama dedikoduları yüzünden İstanbul halkının kapıldığı endişe ve korkuları gideremeyen Sadrazam Kalafat Mehmed Paşa'nın görevden uzaklaştırılmasının ertesi günü 9 Şaban 1193'te (22 Ağustos 1779) kendisine vezirlik rütbesi verilerek sadrazamlık makamına getirildi.
Etkisi ve serbest hareket edebilme imkânı kendisinden önce görev yapan sadrazamlardan farklı olan Mehmed Paşa, merkez bürokrasisinde birtakım değişiklikler yaparken vezirlerin yer değişikliklerini en alt seviyede tuttu. Kendisinden devletin düzgün gitmeyen işlerini düzelteceği ümit edildiğinden hızlı ve tempolu bir çalışmaya girişti. Sâdâbâd'da padişahın da katıldığı küçük çaplı tatbikatlar yaptırdı. Askerin eğitimine ve askerî malzemenin teminine, sınır kalelerinin tahkimine çalıştı. Kâtiplerin mesai saatlerini belirleyerek rüşveti önlemenin de dahil olduğu birtakım yeni düzenlemeler getirdi. Darphâne'de de yeni uygulamalara girişti, devletin tahsilatını hızlandıran bir sistem geliştirdi ve bu faaliyetleriyle padişahın takdirini kazandı.
I. Abdülhamid'in kendi hatlarında "bi'l-istiklâl" sadârette bulunduğu ve gece gündüz çalıştığı ifade edilen Seyyid Mehmed Paşa yakalandığı kara hummanın (tifo) etkisiyle 25 Safer 1195'te (20 Şubat 1781) vefat etti. Diğer bir rivayette ise ölüm sebebi gözlerine perde inmesine yol açan hastalığa bağlanır. Padişahın beş yaşındaki ilk oğlu Mehmed de aynı gece vefat ettiğinden sadrazamın cenaze namazı mûtat olan Fâtih Camii yerine Yeni Valide Camii'nde kılındı ve Bahçekapı'daki I. Abdülhamid'in türbesi bitişiğine defnedildi. Ölümünden iki gün sonra sayımı yapılan malları arasında oldukça kıymetli eşyaların bulunduğu tesbit edilmiştir. Buradaki eşya listesi onun gözlüklü, "duhan" kullanan, hayli kitap ve risale biriktirmiş ve borçlanmış bir kimse olduğunu ortaya koyar. Akrabalarını kayırması dolayısıyla tenkide uğramış olan Mehmed Paşa hakkında I. Abdülhamid kendisine gönderdiği hattı hümâyunlarda, "Benim vezîr-i muhlis ve çâker-i mütehassısım", "çırâğ-ı hâssım, nizâmı devletim, vezîr-i bî-nazîrim şeklinde takdir edici ifadeler kullanmıştır. Kara, Karavezir lakaplarıyla anılmasına yol açan esmer teni. Kısa boyu ve saraydan çıkma olması dolayısıyla bazı devlet adamlarınca hafife alındığı, ancak zeki ve nüktedan bir kimse olduğu kaynaklarda belirtilir.
Mehmed Paşa'nın en önemli hayratı doğduğu köy olan Arapsun'da yaptırdığı külliyedir. Damad İbrahim Paşa'nın Muşkara'yı Nevşehir yapması örneğinden hareket eden Mehmed Paşa, Nevşehir'e 20 km. uzaklıktaki Arapsun'un adını Gülşehir olarak değiştirmiş, burada inşasını tamamladığı külliyeye vakıflar tahsis etmiştir. 21 Muharrem 1194 (28 Ocak 1780) tarihli olup üzerinde padişahın hattı bulunan vakfiyesine göre Gülşehir'de cami, dershaneli medrese, dükkânlar, köyün çeşitli yerlerinde altı çeşme yaptırmış, yine burada bir camisi bulunan ve onun İstanbul'da yetiştirilmesini sağlayan aşçıbaşı Süleyman Ağa'nın vakfını kendi vakfına katarak desteklemiştir. Bu eserlerden günümüzde cami, kütüphane olarak kullanılan medrese ile biri meydan çeşmesi ayarında olmak üzere dört çeşme ayaktadır. Mehmed Paşa, Gülşehir'e derbend statüsü kazandırarak vergilerde indirim sağlamış ve daha sonra bir kadı tayiniyle buranın bir kaza merkezi olmasını temin etmiştir. Onun koyduğu isim uzun yıllar yaygınlık kazanamamış, Gülşehir adı 1948 yılından itibaren resmî olarak kullanılmaya başlanmıştır. İstanbul'da da Eğrikapı dışındaki Savaklar Mescidi'nin ahşap minaresini tuğla ile yenilediği belirtilir."