Hz. Muhammed tutumlu olmak israf etmemek adına insanlığa örnek teşkil edecek salıkta bulunmuştur.
“Nehir'in üzerinde abdest alıyor olsanız da suyu israf etmeyiniz”
Yine bir başka ifadesinde dünyayı imar etmek adına “ Kıyamet kopuyor olsa da elinizdeki ağacı toprağa dikin” tavsiyesinde bulunmuştur.
Diğer yanda Kuran-ı kerim de insanları iktisadi yönde ölçülü olmaları yönünde bir çok ayette uyarmıştır. “ saçıp savuranlar şeytanların kardeşi olmuşlardır. isra-27, Allah israf edenleri sevmez. Araf-31, Enam-141 ve Nisa-6 Ayetlerinde Allah, insanları israf etmemelerine yönelik tavsiyelerde bulunmuştur.
Ancak gelin görün ki israf ekonomisi bütün dünyanın popüler iktisat politikası olarak kabul edilmiş durumda. Tüketime dayalı ekonomik sistem de insanlar ne kadar çok tüketirse, tüketim ürünlerindeki üretim de o denli artırılmış olacaktır.
Yapılan üretim göstergesine bağlı olarakta ülkelerin ekonomik kalkınmışlık göstergesi yükselmiş beklenilen ekonomik büyüme gerçekleştirilmiş kabul edilmektedir.
Burda şöyle bir durum da var ki;
Yaşadığımız dünyada bir yanda üreten toplumlar varken diğer yanda da tüketen toplumlar var.
Üreten toplumlar teknolojiyi de kullanarak, tüketim arzını sürekli yeni tasarım ürünlerle destekleyip rekabet pazarlarını daraltıp ürün kalitelerini ulaşılmaz kılarken.
Tüketim toplumları bir şeyler üretebilmek amacının dışında, yeni tasarlanan ürünlerin müşterisi olmaktan kendini engelleyip dizginleyememekte.
Keza, üretim toplumunun pazara arz ettiği yeni teknolojik tasarım ürünleri bireyin, toplumun ve de devletlerin varlık tanımını destekleyen materyaller olduğu kabul edilmekte. Yani bu materyalleri edinmeden, ülkenizi koruyamıyor, iş hayatınızda başarılı olamıyor ve sosyal yaşamda da engelli olmak durumunda kalıyorsunuz.
Ne hikmetse bilinmez, İslam ve müslümanlık bu denli israfa müsrif olmaya karşıyken, gelin görün ki İslam coğrafyasında yapılan israfın diğer kültür ve coğrafyalarla kıyaslandığında büyük ara fark yarattığını görüyoruz.
Bireysel ya da kamu kurumları diğer adıyla devlet eliyle de yapılan israfın kontrol edilemeyen gereksiz harcamaların önüne geçilememektedir.
Bu durum insanların genel alışkanlıklarının ötesinde teknolojiyle de ilintili olduğu kaçınılmaz.
Teknoloji, iktisat biliminin öğretisini doğrular nitelikte gelişme göstermesi durumunda, daha az enerji, daha az zaman ve daha fazla hız, üretim, mali yararlılık gibi tasarrufa yönelik gelişmişliğin kendiliğinden öne çıktığını, böylelikle gelişmiş toplumlarda israfın da önüne geçilmiş olduğunu görüyoruz.
Diğer yanda doğrudan israf alışkanlıklarımız da var ki bu yönlü, Türkiye’deki gelişmeleri millet olarak hepimiz biliyor, görüyor ve kanıksıyoruz.
İsraf ekonomi doktrini toplum ve milletleri ya da devletleri öldürmüyor, keza yaşamasına katkı vermek ve ayakta kalmasını sağlamak için sürekli finans ediliyorlar. Çünkü, ineği öldürmek yerine aktiviteden yoksun bırakmak kabiliyle sütünden yararlanmak iktisadi anlamda daha mantıklı.
Geçtiğimiz yıllarda kasabanın birinde çiftçinin birisi o günün koşullarında tefeciden bir miktar borç para almış.
Çiftçi, aldığı borcun geri ödeme vadesini yıllık mahsulünü kaldırılmasıyla yapabileceğini taahhüt etmiş.
Fakat çiftçi, her mahsul yılında kıt kanaat kendi ihtiyacını ayırdıktan sonra, aldığı borcun ancak faizini ödeyebilecek gelir elde edebiliyormuş. Durum böyle olunca, yıllarca borcun ana parası saklı kalmak kaydıyla ançak borcun faizini ödeyebilmek durumunda kalmış.
İlerleyen süreçte Çiftçi’nin oğlu yetişmiş, çiftçi ailenin işlerinin çekilip çevrilmesine yani yönetilmesine katkı vermeye başlamış.
Derken bir gün Çiftçi’nin oğlu, babasına “ Baba, biz yıllık mahsül gelirlerimizle bu borcun faizinin dışında ana borcumuzu ödememiz kabil değil, şu bağın birisini satıp bu borçtan kurtulalım. İlerleyen yıllarda faize ödediğimiz parayı artırır yeniden başka bir bağ ya da bahçe alabiliriz” demiş.
Çiftçi için toprak satmak kabul edilir şey değil ancak oğlunun önerisi de Çiftçi’ye iktisaden mantıklı gelmiş ve oğlunun dediği gibi yapmak durumunda kalmış.
Çiftçi aile böylelikle hem borç ödemekten hem de faizinden kurtulmuş.