Bugun...
İlkellikten Moderniteye Geçiş Mekanla Sağlanabilir mi


Mustafa Boncukcu HAKÇA
 
 

facebook-paylas
Tarih: 17-10-2017 08:29

Konuyu tam olarak kavramak için önce sözcüklerin saptamalarını yapmak gerek. İlkellik ve modernite nedir? Bunu açıklayalım. 

İlkelliğin pekçok tanımı vardır. Bu tanımlar bakış açılarına göre farklılıklar gösterir. Örneğin, insanlığın erken dönemlerinde bilgi yetersizliğinden dolayı teknolojinin gelişmemişliğine ilkellik denebilir. Ya da sosyal bir varlık olan insanın kendisi veya kendi dışında olanlara karşı tahakkümane tavır ve davranışlara girişmesine ilkellik denebilir. Veyahut insan psikolojisi gereği içte var olan bazı duyguları (küfür etme, öfkelenme, duygularını kontrol edememe, aşırı tepki, şiddet gösterme, sadist, mazoşist zevkler ve benzerleri) dışa vurumla kişinin kendi sosyal hayatına entegre etmesi ilkellik olarak gösterilebilir. Yahut da toplum olarak bir siyasi gücün ortaya konulamaması, devletsiz olma ve millet olamama durumu da ilkellikten sayılabilir. Ayrıca bir milletin değerler bütünü yaratamaması da ilkellik olabilir. İlkelliğin tanımı çoktur.

İlkelliğin tanımı çoktur da modernite, modernlik, çağdaşlık sözcüğünün tanımı az mıdır? Türkçesinde belirtildiği gibi çağdaşlık; çağa uygun, çağın koşullarını taşıyan ve aynı çağda yaşayan veyahut aynı çağda oluşumlanan canlı ve cansız imgelerdir.

Burada dikkat edilirse, her iki tanımda da zaman ve mekan kavramları ön plana çıkıyor. İlkellikte erken dönemde insan davranışları ve duyguları ile alet kullanımı olgunlaşmamışken, aynı zaman diliminde farklı mekanlarda bu olguların dereceleri farklılık gösterebiliyor. Bundan dolayıdır ki günümüze kadar gelen süreçte ilkellik her an kendini göstermeye meyilli hale gelebiliyor. Yine aynı şekilde modernite, çağdaşlık çağın gerekliliklerine göre biçem kazanabiliyor. Erken çağlarda bile ilkellikle çağdaşlık at başı giderken günümüzde de her ikisi yan yana, omuz omuza yer bulabiliyor. Öyle ki çağımızda bir mekanda modernitenin gereği olan uygarlık yaşanırken, hemen yanı başındaki diğer mekanda ilkellik vahşete doğru almış başını gidiyor.

O halde ilkellik ve modernitenin ölçütünü tam olarak ortaya koymak için üçüncü bir sacayağına gereksinim var. Bu da zamanın ve mekanın yanında olgu kavramıdır. Olayların dayandığı neden ve bu nedenlerin getirdiği sonuç, olguyu şekillendirir. Böylece zaman, mekan ve olgu boyutlarıyla bir olayı, bir gerçekliği, bir varlığı, bir yaratımı ilkel veya modern bir biçim olarak kavrayıp algılayabiliriz.

Şimdi bu girişten sonra gelelim Modern Kapalı Pazar Yerine... Adı üstünde; modern... Yani çağa uygun. Nasıl uygun? Birincisi kapalı. Üstü açık sokak pazarı değil. Atmosfer şartlarından arındırılmış, yalıtılmış bir şekilde. Kar yağsa ayak kaymaz, soğuk olsa, sıcak olsa içindekiler etkilenmez, el üşümez. Yağmur yağsa sel almaz, çamur olup üst-baş batmaz. Yazın sıcaktan terlenmez; havalandırmalı... Evet, pazar yeri boş halde modernliğin ölçütlerini karşılar durumda.

Ancak, sokak pazarından alıp modern kapalı pazar yerine esnaf ve müşterileri koyduğumuz zaman ilkellik ve modernlikteki bazı dengeler sarsılır mı diye düşünürsek eğer, bunda pek haksız olmadığımız yaşandıkça açığa çıkar gibi geliyor. Nedir bu haller, kısaca açıklayalım ve Kapalı Pazar Yerimizin tam adına uygun şekilde modern olması için belediyenin görevlerini naçizane anımsatmış olalım.

Biz burada aklımıza bir çırpıda gelenleri sayıyoruz. Elbette belediyemizin yetkili ve sorumluları daha iyi bilirler. Sokak pazarımızda ilk görülen neydi: Dağınıklık, başıbozukluk, nizam ve intizamın olmayışı... değil mi? Pazarın ucu nerede, kıçı nerede belli değildi! Her esnaf dilediği yeri işgal ediyor, bir yan boş alanken, diğer yan üst üste yığılmış nefes aldırmıyordu. Kimi dar kimi geniş geçişlerde esnaf tezgahından, birbirini sadece pazarlarda gören insanların hasbihallerinden insanlar geçemiyor, teşbihte hata olmaz, ağıldan çıkan koyunlar misali birbirini ittirip kaktırıyordu. Pazar arabası kime takılırsa takılsın umrunda olmayanlar çeki çeki çekiştiriyordu. Bu arada sanki insanlar oraya onun sattığı malı almaya gelmemiş gibi, malını güya övmek, ucuzluğunu duyurmak maksadıyla pazarcı esnafının (tabii hepsini kasdetmiyorum) canhıraş "GEEEEAAL! GEEEEEEAAAAL!!!" diye bağırmaları, ve hatta bazısının böğürme derecesindeki haykırışları müşterilerinin kulaklarını adeta değil gerçekten tırmalıyordu. Pazarcı esnafı iyi mallarından tezgahın önüne dizgi yapmışken, el altından ezilmiş, çürük ve defolu olanları poşete harmanlayıp müşteriye kakalıyordu. Müşteri tarttığını bile göremiyor, ne gelirse razı oluyordu. Bazı dişli pazarcılar ürünü seçerek almak isteyen müşteriyi azarlıyor, hızını alamazsa kovuyordu. Müşteri velinimetim diyerek bile bile dalgasını da geçiyor, kendi getirdiği çaycısından çayını içiyordu.

Müşteri de; "kardeşim senin sosyal hayatın pazar ile mi sınırlı! Sen oraya alışverişe mi geldin, sohbet etmeye mi? Bak eğlenmek için kendini geliştir, bunun daha eziyetsiz yolları var" diyecek kadar mı; pazara gidenler bilirler! Eline geçen çöpleri yerlere atıyor, tükürüyor, bilemedin bazısı da sümkürüyordu. Evet, yanlış okumadınız! (Belediye yazmış: "Gülşehir modern yollara kavuşuyor" diye. Gülşehir modern yollara sıcak asfaltla kavuşmaz. Orada çöp, tükrük izlerine rastlanmadığı zaman kavuşur.) 

Burada bir saptama daha yapalım: Gülşehir sokak pazarı otantik olduğu için bazı meşhur dizi filmlerine bile sahne oluyordu.

Her neyse, müşteri de alışveriş adabıyla alış verişini yapıp, yoldan sağdan yürüyüp ve nizami olarak otoparka park ettiği arabasına aldıklarını yerleştirdiği zaman ölçü ve ölçüt kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Eski sokak pazarımızdaki çok azını belirttiğim bu aksaklık ve eksikliklerin bir bölümünü, eski esnaf ve eski müşterilerle birlikte Kapalı Pazar Yerine olduğu gibi taşıdığımız zaman Modern Pazar kurulur mu?! Belediye elbette kapalı pazar yerinin daha modern olması için çeşitli önlemler alacaktır. Bu vesile ile yaşanmış bir olayı dile getirmekte fayda var. Ancak yöntem gayrıkanuni ve mafyavari olduğu için önerilmez! 

Sanırım 1990'lı yıllardı. Ankara'nın Keçiören pazar yerleri de ilkel ve vahşi idi. Turgut Altınok diye biri belediye başkanı olunca, o zamanki basının "A takımı" dedikleri bir ekip kurdu. Pazarda ne kadar olumsuzluklar varsa, onları zamanla ortadan kaldırıp yok etti. Bir sene sonra Keçiören pazarları ilkellikten çıkıp çağdaş olmuştu! Halbuki kapalı pazar yerine filan da taşınmamıştı. Pazar yeri bir düzen içerisindeydi, pazarcılar ağzını açıp bağıramıyorlardı. Müşteriye gayet kibar ve nazik davranıyorlar, hatta malın iyisini bile seçtiriyorlardı. Çürük, ezik olarak poşete harmanlamıyor, eksik mal tartamıyorlardı. Müşteri misal olarak aldığı domatesin ağırlığından şüphelendiyse, hemen belediyece pazarın her köşesinde konulmuş bulunan tartılarda onu tartıyor, eksik geldiyse, veyahut domatesleri çürük gördüyse köşedeki zabıta noktasına gidip o esnafı şikayet ediyordu. Ertesi hafta pazarcı esnafının işgal ettiği yer boş kalıyor ve konulan levhadaki notu müşteriler okuyordu: "Bu esnaf şu sebepten dolayı şu kadar hafta buradaki satıştan men edilmiştir" diye... Elbette dişli pazarcıları (!) yola getirmek de kolay olmuyor, bundan dolayı "A takımının" uyguladığı yöntem tepki çekiyordu. Fakat pazarcıları meşhur ve müşterileri kozmopolit Keçiören pazarı gerçekten "modern"leşmişti o dönemde!

İlkellikten moderniteye geçmek için çok uzun ve de çok kısa yollar var! Zamandan ve mekandan ari; ama kesinlikle olgu ile bağlantılı. Velhasıl her ikisi de zorlu ve emek isteyen yollar... Ancak her zaman için ilkellik vahşettir, modernlik medeniyettir.

Saygılar...



Bu yazı 1465 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI